12 Aralık 2012 Çarşamba

Charles Dickens: İki Şehrin Hikayesi



      Bu kitabı kapağını bile okumadan aldım, sadece bir klasik olduğu için. Hakkında hiçbir şey bilmeden okumaya başladım. Ve karar verdim; bundan sonra okuyacağım klasiklerde de aynı şeyi yapıcam. Sizde de aynı şey oluyor mu bilmiyorum, ama bir klasiği okumadan önce kendimi hep gizli gizli 'Neden klasik olmuş?' diye düşünürken buluyorum. Bu kitapta da aynı şey oldu, şimdi şunu ellerim havada kabul ediyorum; iyi ki de bu kitap bir klasik. Yoksa ben nereden bilecektim de okuyacaktım... Ben bir kitabı methedilmeden okuyamıyorum maalesef.

      Sadede geliyorum :)) İki şehir; Londra ve Paris. Dickens  Fransız İhtilalini anlatıyor ve ben kitabın başında ihtilal olsun diye heveslenirken, sonlara doğru ihtilali yapanlardan nefret etmeye başladım!  İhtilalcilerle balta sallarken bir anda kendimi aristokratlarla hapiste buldum, hapishane etraflarında her gün iki saat kocamı bekledim...
      Mr. Lorry ile dost oldum, Doktor Manette iyileşsin diye bekledim. Hele bir Madam Defarge var ki kanımı donduruyor resmen.
       Kardeşimin orijinal dildeki halini (A Tale of Two Cities'i) inceleme fırsatım oldu; ben Can Yayınlarının çevirisini okudum ve başlıkları, bazı bölümleri karşılaştırdım. Bu çeviri güzel olmuş gerçekten. Yalnız bölüm başlıkları bölüm içeriğiyle ilgili ip uçları veriyor (kitabın aslında da öyle). 
       Dickens'ı öyle sevdim ki bir an önce diğer kitaplarını da okumak için can atıyorum :)))



                     ''Cumhuriyet Birdir ve Bölünemez. Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm!''






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bana Yorum Bırakın!
Yazılarıma yorum bırakmanız beni gerçekten mutlu edecektir:)